On 07/06/2021 10:55, benboru1 wrote:
On June 5, 2021 at 6:59:30 AM UTC-6, Kartal wrote:
Nazim Hikmete bok atmak sana yakismamis.
Nazım Hikmete bok atmamıştım oysa çok istiyorsan
onu da bir denerim bu kez.
Senin bu Turkiye ve Turk dili hakkindaki goruslerin
egitimden cikip hakarete dondu.
Ben gözlemlediğim gerçekleri yazıyorum. Latince Turk-ia
denen ülke bir Türk ili değil! Orda yaşayanlar Türk değil!
Orda konuşulan dil Türk dili değil!
Ben bu kişileri aşağılamıyorum. Türk olmayanların Türk
olduklarını öne sürmeleri, kendilerini buna inandırmaları
onları yüceltmez diyorum.
Ne olmaya özendiğinizle değil, ne olduğunuzla övünün
diyorum.
Hepimiz konuşmayı analarımızdan öğreniyoruz. Hepimizin
analarının bir dili var. Hepimizin bir ana dili var. Birinin ana
dili öbürünün ana dilinden üstün değil.
Soru, o ana dilimiz dediğimiz dilin nece olduğu. Turk-ialıların
ana dili Türkçe değil! Benim, senin, Nazım hikmetin, Tevfik
Fikretin, Atatürkün ana dili Türkçe değil! Bok çorbası bir dil.
Hadi çekirdeği Türkçe olduğu için Bokça demeyelim de
Boktürkçe diyelim...
Bütün anlatmak istediğim budur.
Bugun dunyanin saydigi bir kisiligi senin kucultemeyecegini
ogren.
Doğru oysa benim saygınlık duymadığım bir kişiliği de dünya
değil, galaksi gelse büyütemez.
Neyin şiir olup olmadığı tartışılır. Hangi dilde yazmış oldukları bir yana, Nazım Hikmet, Can Yücel, vb. 'şairler' benim gözümde yaratıcı, süslü birşeyler söyleyebilme yeteneği olan ve kısa kısa sözcük kümelerini yan yana yazmak yerine, alt alta yazdıkları
için kendilerini şair sanmış ve sürüleri de buna inandırmış, onların hayranlığını kazanabilmiş kişilikler...
Uyaksız, ölçüsüz oysa anlamlı, gelişi güzel sıralanmış sözcük dizelerine şiir diyenler olabilir.
Ona karşılık, bütünüyle anlamsız oysa uyaklı ve ölçülü sesler dizelerine şiir diyenler de var. (Bizde çok bilinmeyen bir şey.
Ä°ngilizce 'sound poetry' diye arayabilirsiniz.)
Benin en çok sevdiğim şiir, kenef duvarlarına çok yazılan:
Yağdı yağmur, çaktı şimşek
Sen demi ÅŸair oldun, eÅŸÅŸoleÅŸÅŸek
Ben bok attımmı böyle atarım... ;)
MK
Sanat egri bugru olsada anlayana duz gelir.
Her zaman ders verilmez bazen alinir da ...
Burada Nazim Hikmet e cahil diyen it in alacagi cok ders var. Insan
hakki , ozgurluk , hurriyet diye sozde kicini yirtarken Nazim Hikmet e yapilanlar in 10 da biri onun temsil ettigi zumrede kimseye yapilmadi. ( Aralarinda katil olanlar haric )
Bazi kismini bilsen dahi bir daha oku ve dusun . Burada konusulan Turkce
oz bok mu degil burada konusulan dahi denilebilecek bir zekanin
kayitlara gecmis hali tartisiliyor. Ne mutlu anlayana ..
NAZIM HÄ°KMET KÄ°MDÄ°R?
Nâzım Hikmet 15 Ocak 1902 yılında doğmuştur. Türk şair, oyun yazarı, romancı ve anı yazarı. "Romantik komünist" ve "romantik devrimci" olarak tanımlanır. Siyasi düşünceleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve yetişkin yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiştir.
Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır.
Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve
Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan
Selim imzasıyla çıkmıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı
ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.
================
Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı; ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihli
Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal edildi. Mezarı Moskova'da bulunmaktadır.
Ailesi
Babası, Matbuat Umum müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmış olan Hikmet Bey, annesi Ayşe Celile Hanım'dır. Celile Hanım piyano çalan,
resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Celile Hanım, bir dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa'nın kızıdır. Hasan Enver Paşa, Polonya'dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki'nin (Lehçe: Konstanty Borzecki, d. 1826 - ö. 1876) oğludur. Mustafa Celaleddin Paşa Osmanlı Ordusu'nda subay olarak görev yapmış ve Türk tarihi üzerine önemli bir eser olan "Les Turcs anciens et modernes" (Eski ve Yeni Türkler) kitabını yazmıştır. Celile Hanım'ın annesi ise Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa'nın yani
Ludwig Karl Friedrich Detroit'in kızı olan Leyla Hanım'dır. Celile Hanım'ın kız kardeşi Münevver Hanım, şair Oktay Rifat'ın annesidir.
Nâzım Hikmet'e göre, babası Türk ve annesi ise Alman, Polonyalı, Gürcü, Çerkez ve Fransız kökenli idi. Babası Hikmet Bey, Çerkes Nâzım Paşa'nın
oğludur. Annesi Ayşe Celile Hanım, 3/8 Çerkes, 2/8 Leh, 1/8 Sırp, 1/8 Alman, 1/8 Fransız (Huguenot) kökenliydi.
Babası Hikmet Bey, Selanik'te, Hariciye Nezareti'nde (Dışişleri Bakanlığı) çalışan bir memurdur. Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas valilikleri yapmış olan Nâzım Paşa'nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan Nâzım Paşa aynı zamanda bir özgürlükçüdür. Kendisi Selanik'in son
valisidir. Hikmet Bey henüz Nâzım'ın çocukluğunda memuriyetten ayrılır ve ailece Halep'e, Nâzım'ın dedesinin yanına giderler. Orada yeni bir iş ve hayat kurmaya çalışırlar. Başarısız olunca İstanbul'a gelirler. Hikmet Bey'in İstanbul'daki iş kurma denemeleri de iflasla neticelenir
ve hiç hoşlanmadığı memuriyet hayatına geri döner. Fransızca bildiği için yeniden Hariciye'ye atanı
Çocukluğu
15 Ocak 1902'de Selanik'te doğdu. İlk şiiri Feryad-ı Vatanı 3 Temmuz 1913'te yazdı. Aynı yıl Mekteb-i Sultani'de ortaokula başladı. Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa'ya okuyunca çocuğun Bahriye Mektebine gitmesine karar verildi. 25 Eylül 1915'te Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girdi, 1918'de
26 kişi içinden 8. olarak mezun oldu Karne değerlendirmelerinde zeki,
orta derecede çalışkan, elbisesine özen göstermeyen, sinirli ve ahlakî tavırları iyi bir öğrenci görülmektedir. Mezun olduğunda dönemin okul gemisi Hamidiye gemisine güverte stajyer subayı olarak atandı. 17 Mayıs 1921'de aşırıya kaçan halleri bulunduğundan ordu ile ilişiği kesildi
Milli Mücadele dönemi ve gençliği
Nazım'ın ilk kez neşredilen, Mehmed Nazım imzasıyla yazdığı "Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?" başlıklı şiiri 3 Ekim 1918'de Yeni Mecmua'da yayımlandı.
19 yaşındayken, 1921 yılı Ocak ayında arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Milli Mücadele'ye katılmak üzere ailesinden habersiz biçimde Anadolu'ya geçti. Cepheye gönderilmeyince Bolu'da bir süre öğretmenlik yaptı. Daha sonra Eylül 1921'de Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri
Komünist Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve iktisat okudu. Moskova’da devrimin ilk yıllarına tanık oldu ve komünizm ile tanıştı. 1924'te yayınlanan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani Moskova'da sahnelendi.
Moskova'da 1921-1924 yılları arasında geçirdiği sürede Rus fütüristleri ve konstrüktivistlerinden esinlendi ve klasik biçimden sıyrılarak, yeni
bir biçim geliştirmeye başladı.
1924'te Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisinde çalışmaya başladı, ancak
dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince bir yıl sonra tekrar Sovyetler Birliği'ne gitti. 1928’de Af Kanunundan yararlandı ve Türkiye'ye döndü. Ancak tekrar tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı.
1929'da İstanbul'da basılan "835 Satır" adlı şiir kitabı, edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandırdı.
Hapis hayatı ve sürgünü
1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden hakkında açılan pek çok davada beraat etti. Yargılandığı davaların listesi şu şekildedir:
1925 Ankara İstiklâl Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası
1933 ve 1937 yıllarında örgütsel faaliyetleri nedeniyle yine bir süre tutuklu kaldı. Barışseverler Cemiyeti'nin kuruluşunda yer aldı. 1938'de
bu kez "orduyu ve donanmayı isyana teşvik" suçlamasıyla tutuklandı ve yargılandığı davada 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.
İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde aralıksız 12 sene kaldıktan sonra, 14 Temmuz 1950'de çıkan Genel Af Yasası'ndan
yararlanarak, 15 Temmuz'da serbest bırakıldı. 2007 yılında vizyona giren Mavi Gözlü Dev adlı film, Nazım'ın Bursa cezaevinde kaldığı yılları anlatmaktadır.
Yasal olarak yükümlülüğü olmamasına karşın askere çağrılınca, öldürüleceği endişesiyle 17 Haziran 1951'de İstanbul'dan ayrılarak, Romanya üzerinden Moskova'ya gitti. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar
Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılmasının ardından, büyük
dedesi Mustafa Celaleddin Paşa'nın (Konstantin Borzecki) memleketi olan Polonya'nın vatandaşlığına geçerek Borzecki soyadını aldı.
Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da eşi Vera Tulyakova (Hikmet) ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa, Küba, Mısır
gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi,
savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı.
Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.
3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30'da gazetesini almak üzere ikinci
kattaki dairesinden apartman kapısına yürüdüğü sırada, tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli ve
yabancı yüzlerce sanatçı katıldı ve törenin görüntüleri siyah beyaz olarak kaydedildi. Ünlü Novodeviçi Mezarlığı'nda (usça: ??????????? ????????) gömülüdür. Meşhur şiirlerinden biri olan Rüzgâra Karşı Yürüyen
Adam figürü, siyah granitten yapılan mezar taşı üzerinde, ebedileştirildi.
Hüküm giyerek hapis yatmaya başladığı 1938 yılından 1968 yılına kadar eserleri Türkiye'de yasaklandı. Eserleri, 1965'ten itibaren çeşitli basımlarla yayımlanmaya başladı.
Yeniden Türk vatandaşlığına alınması
2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılan kişilerle ilgili yeni bir düzenleme yapması gündeme geldi. Yıllardır tartışılmakta olan Nâzım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi görünmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu düzenlemenin sadece yaşamakta olanlar kişiler için olduğunu ve Nâzım Hikmet'i kapsamadığını belirterek bu yöndeki talepleri reddetti.
Sonradan dönemin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, İçişleri Komisyonu'nda
"Tasarıda, şahsa bağlı hak olduğu için bizzat müracaat etmesi gerekir. Arkadaşlarım da olumlu şeyler belirttiler, komisyonda görüşülür, bir karar verilir" dedi.
2009 yılının 5 Ocak Günü "Nâzım Hikmet Ran'ın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yürürlükten kaldırılmasına ilişkin önerge" Bakanlar Kurulu'nda imzaya açıldı. Nâzım Hikmet Ran'a yeniden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının
iade edilmesine ilişkin bir kararname hazırladıklarını ve bu teklifin imzaya açıldığını ifade eden Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, 1951 yılında
vatandaşlıktan çıkartılan Ran'ın yeniden Türk vatandaşı olmasına ilişkin
önerinin Bakanlar Kurulu'nca oylanarak kabul edildiğini söyledi.
Bakanlar Kurulu'nun 5 Ocak 2009 tarihinde aldığı bu karar, 10 Ocak 2009 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlandı ve Nâzım Hikmet Ran, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı oldu.
--- SoupGate-Win32 v1.05
* Origin: fsxNet Usenet Gateway (21:1/5)